MENÜ

Torku Konya Şekerspor'la bisiklete dair...

Torku Konya Şekerspor Kulübü'nün önemli isimlerinden Nazım Bakırcı, Miraç Kal ve Ahmet Örken, FANATİK'e konuştu.

Torku Konya Şekerspor'la bisiklete dair...

Artık Türkiye'de bisiklet sporu denilince akla gelen ilk ekip Torku Konya Şekerspor Kulübü oldu. Ülkedeki tek kıtasal (Continental) takım olan Yeşil Siyahlılar, her yıl olduğu gibi bu sezon da Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu'nda ülkemizi temsil ediyorlar. Konya ekibinin önemli isimlerinden Nazım Bakırcı, Miraç Kal ve Ahmet Örken, hem bu sezonu değerlendirmek hem de bilmediğimiz birçok konuyu aydınlatmak için FANATİK'e konuştu.

Geçtiğimiz yıla oranla bu sezon ne gibi farklılıklar var?

Nazım Bakırcı: Geçen yıl istediğimizi elde edemedik bunun nedeni ise Türkiye turu öncesi hiç yarış koşmamamızdı. Bilmediğimiz nedenlerden ötürü davetlerimiz iptal edildi ve buraya yalnızca idmanla gelmek durumunda kaldık. Bu yıl ise başka ülkelere gidip farklı yarışlarda koştuk. Şu an hemen her sporcumuzun 20 startı bulunuyor. O nedenle de hepimiz daha az kilodayız, daha formdayız, daha güçlüyüz ve tamamen tura hazırız. Bu yıl geçtiğimiz seneden çok daha iyi bir tur geçireceğinizden eminiz.

Bireysel ve takım olarak hedefleriniz neler?

Miraç Kal: Bakıldığında yükselen bir grafiğimiz var. Geçtiğimiz yıl için her ne kadar kötü desek de daha önceki senelere göre hem etaplarda hem de genel klasmanda daha iyi sonuçlar aldığını görüyoruz. Mesela Ahmet Örken TUR 2014'te 4-5 kez ilk 10'a girmeyi başardı. Bunu yapan bir sprinter neden ilk 3'e giremesin, neden bir etap kazanamasın? Ben Ahmet'in böyle bir başarı gösterebileceğini düşünüyorum. Bize dönecek olursak, takımda iki lider sporcumuz var ve görevimiz onlara yardım etmek. Dereceye girmeleri, hatta ve hatta TUR'u kazanmaları için elimizden geleni yapacağız umarım onlar da yüzümüzü kara çıkarmayacaklar. TUR'u galip olarak bitirmek için diyetse diyet, antrenmansa antrenman, kampsa kamp yaptık. Birçok yarışta yer aldık, artık yola çıkıp emeklerimizin meyvelerintoplama vakti geldi.

Ahmet Örken: Bu sene sprintlerde şansımı deneyeceğim. Düz olanlardan ziyade, yokuşu olup düz biten etaplar bana çok daha uygun. Çünkü bazı önemli sprinterler yokuş tırmanışlarında geride kalabiliyorlar, bu tip fırsatları değerlendirebileceğimi düşüyorum. Kürsüyü hedeflediğimi söyleyebilirim. Umarım gelecek yıllarda ülkemizi Fransa ve İtalya gibi büyük turlarda da temsil edecek ve bu organizasyonlarda zirveye koşacak bir konuma geliriz

Nazım Bakırcı: Ahmet, geçen yıl hiç yarış koşmadan ilk 10 içinde yer alabildiyse bu sene çok daha iyisini yapacaktır. Bir diğer avantajı ise, onun da bahsettiği gibi yokuş da çıkabilen bir sprinter olması. Diğer sprinterler yokuş çıkamıyorlar. Özellikle İzmir etabı onun için çok uygun. Podyuma çıkması sürpriz olmaz.

Takımda önemli yabancı sporcular yer alıyor. Torku Konya Şekerspor'un tecrübeli isimleri olarak yeni takım arkadaşlarımızla ilgili görüşleriniz neler?

Miraç Kal: Belçikalı Kevin Seeldraeyers, 2013 yılındaki Elmalı etabını ikinci olarak tamamlamıştı. Tabi Astana gibi bir takımda yer almak başarının gelmesinde önemli bir faktör ancak biz de arkadaşımıza en iyi şekilde yardımcı olacağız.

Sizleri yalnızca yarışlardan tanıyoruz. Günlük hayatta neler yapıyorsunuz?

Nazım: Ocak ayından Nisan'a kadar yarış ve bisiklet haricinde bir hayatımız yok. Bu süre içerisinde kamplardan ve yarışlardan arta kalan zamanda toplasanız ancak 15-20 gün ailelerimizle veya diğer yakınlarımızla vakit geçirebiliyoruz. Konya'da bile olmuyoruz. Ya yükseklik kampında ya da hava şartlarının daha yumuşak olması nedeniyle Alanya'da kamp yapıyoruz.

Takım olarak sürekli beraber vakit geçiriyoruz. Antrenman veya yarış harici zamanlarımızda beraber sosyal aktiviteler yapmayı seviyoruz. Konya'daysak toplanıp bir yerlerde kahve içmeye gidiyoruz. Eğer izin alabilirsek haftada 1 tulumba tatlısı yemeye gidiyoruz. Normalde şeker tüketmemiz yasak olduğu için bu organizasyon bizim için en önemlilerinden biri. Onun dışında kamptaysak masa tenisi ve bilardo da favori eğlencelerimiz.



Yarışa hazırlık döneminde bir gününüz nasıl geçiyor?

Miraç: Sabah 7.30 gibi uyanıp kahvaltı öncesinde 1 saat makara antrenmanı yapıyoruz. Yani pedal çeviriyoruz. Sonrasında açma-germe idmanı yapıp kahvaltıya oturuyoruz. Gerçi kahvaltıya da pek kahvaltı denilmez ya! (Gülüşmeler)

Ahmet: (Gülerek) Atıştırmalık demek daha doğru olur,

Nazım: Sayılı zeytin, peynir desen yok. Doğrusu hiçbir süt ürünü yok. İçinde yağ bulunduğundan hem kilo yapıyor hem de laktik asit nedeniyle yapılan antrenmandan verim alamıyoruz.

Miraç: Mümkün olan en az sütle mısır gevreği müsli, yiyoruz. Onda da inek sütü kullanmıyoruz. Bir dönem keçi sütü, soya sütü denedik yeni modamız ise Hindistan cevizi sütü. Mevsimine göre salatalık domates vb. yiyeceklerle kahvaltıyı yapıyoruz.

Ortalama 4 saatlik antrenmandan sonra pirinç pilavı, makarna, sebze ve tavuk eti gibi yiyecekler tüketiyoruz. Kırmızı eti fazla tüketmiyoruz.

Ahmet: Hele Çin'deki etlerin içinde yasaklı madde bulunduğundan Çin'e gittiğimizde kesinlikle et yemiyoruz. Hayatımızda çikolata, reçel ve şeker yer almıyor. Bal yiyebiliyoruz.

Sponsorunuz Torku ama çikolata yemek yasak... Çok zor bir durum olsa gerek?

Miraç: Aslında yiyebileceğimiz tek çikolata benzeri yiyecekler de ,doğal şekerden üretildiği için Torku ürünleri. Ama o bile çok çok nadir...

Öğle yemeğinden sonra?

Miraç: Her zaman olmamakla beraber akşamları salonda pilates topları eşliğinde 40-45 dakikalık bir egzersiz programı uyguluyoruz.

Ahmet: Akşam da zaten erkenden gözlerimiz kapanıyor uyuyoruz.

Miraç: Evde olduğumuzda da mümkün olduğunda ailemizle vakit geçirmeye çalışıyoruz.

Bu işi profesyonel olarak yapan kişiler olarak size göre olumlu ve olumsuz yanları nelerdir?

Nazım: En olumsuz yanı, daha önce de söylediğimiz gibi ailemize, sevdiklerimize yeterince vakit ayırmıyor oluşumuz. Ancak diğer taraftan düşündüğümde başka bir işi de yapamazmışım gibi geliyor. Yani durağan masabaşı veya bir yere bağlı olarak yapılan işler de pek bana göre değil. Bu iş sayesinde seyahat ediyoruz, başka bir işte çalışsak göremeyeceğimiz yerlere gidiyor parayla elde edemeyeceğimiz şeyleri sporcu olarak yaşıyoruz.

Miraç: Nazım söylediklerine katılıyorum. Bekarken her şey çok daha farklı olur ama evlendikten sonra insan evini, eşini, çocuğunu özlüyor. Bir de bu spora hayatımızı adamışız 12-13 senedir emek veriyoruz ve gerçekten iyi bir şeyler kazanmanın eşiğindeyiz. Emeğimin karşılığını alacak olmak beni en çok motive eden unsur.

Ahmet: Benim en çok değer verdiğim şey insanların benden beklentilerinin olması. Bu beklentiler hem kendi takımım içerisinde hem de ülke genelinde var. Insanların beni desteklemesi, başarımdan mutlu olması en büyük itici gücüm ve bu sporu sevme sebebim. Hedeflerimi gerçekleştirdiğimi görmek beni daha da motive ediyor. Ben küçük yaşta hayata başladım ve bu hayata da spor sayesinde tutundum. O yüzden bu işi çok seviyorum ve sonuna kadar da yapmayı düşünüyorum.

Nazım: Bizim takımdaki abi-kardeşi ilişkisi, aile ortamı, samimiyet başka hiçbir takımda yoktur. En önemli unsurlardan biri de bence bu.

Bu branşın ülkedeki en önemli temsilcileri olarak bisiklet sporunun ülkedeki durumunu nasıl yorumluyorsunuz?

Miraç: Benim düşüncem ve hepiminizin de ortak görüşü; Türkiye'de bisiklet sporu 2008 yılına kadar düz bir çizgide ilerledi. Şu an bulunduğumuz yarışmanın bugün 51.'si gerçekleştiriliyor, fakat 2008'e kadar 3-5 ülkenin katıldığı ufak çaplı bir organizasyon durumundaydı. 2008'de önemli bir ivme yakalayarak bugün UCI takviminde yer alan önemli bir yarış haline geldi. Kulüplerimiz, şirketler, bu işi sosyal sorumluluk projesi olarak görürken, artık daha profesyonel bir tutum içerisindeler. Bundan sonrasında umarım çok daha iyi şeyler olacak.

Sizce bisikletin diğer branşlar arasından öne çıkması için neler yapılmalı?

Nazım: Ben hep şunu söylüyorum ; Bisiklet bir salon sporu değil, sürekli hareket halinde, bir yerden başka bir yere gidiliyor. Dolayısıyla tanıtım ve turizm için çok önemli bir alan. Futbolda basketbolda birebir ulaşabildiğin kitle daha azdır ancak bisiklette bir tur içerisinde onlarca ilçeden şehirden geçiyoruz ver insanlarla bir araya geliyoruz. Ayrıca organizasyonun değeri arttıkça, ulaştığı kişi sayısı da artıyor. Dünyada milyonlarca kişi yarışları izliyor. Firmaların, ülkelerin tanıtımı için çok büyük bir fırsat. Ülkemizdeki büyük şirketler bu fırsatı fark edip bisiklet takımları kurdukları zaman, hep beraber gelişme kaydedeceğimize inanıyorum.

Malesef ülkede yeterli sayıda bisiklet kulübü yok. Tahmininizden fazla sporcu yetişiyor ancak bu sporcuların yarışabileceği, gelişme kaydedebileceği takımlar yok. Torku'nun da sporcu yetiştirme kapasitesi bir yere kadar ulaşabiliyor. Birçok potansiyel sahibi sporcuyu malesef kaybediyoruz. Bir sürü çocuk takım bulamadığı içn bisikletten kopuyor.

TUR'un dünya çapında klasmanı her yıl artarken malesef Türk takımları bu yükselişin gerisinde kalıyor. Biz 2011 yılında Continental takım seviyesine yükseldik ancak o zamandan bugüne peşimizden gelen olmadı. En azından 3-4 takım daha olsa rekabetle birlikte başarı da gelecek.

Ahmet: Bu konuda basına da önemli bir görev düştüğü kanısındayım. Bu tip branşlara kendi mecralarında ne kadar çok yer ayırırlarsa, insanlar da o kadar çok bilgi sahibi olurlar. Biz yalnızca Türkiye'de yarış koşmuyoruz. Geçen yıl Çin'de aynı kategoride yapılan yarışta birinci oldum ama basında neredeyse hiç yer almadı. O yarış TUR'dan daha zor şartlarda koşulmasına karşın başarımız hak ettiği ilgiyi görmedi.

Miraç: 2012 - 2013'te yaşanan doping hadiseleri nedeniyle çok kötü günler yaşadık. Kulübümüz neredeyse kapanma noktasına geldi. O zaman kapansak bu işi arkamızdan devam ettirecek hiç kimse yok.



Bahsettiğimiz dönem yaşananların odağındaki kişi Mustafa Sayar'dı. Kanında doping maddesi bulunmasının ardından kendini çok fazla da savunmadı. Onunla bu konuyu konuştuğunuzda size neler söyledi?

Nazım: Mustafa,'yla ne zaman bu konu konuşulsa her seferinde bize söylediği şey "Ben doping yapmadım" oldu. Sonuçta kimse kariyerinin başında kendini tehlikeye atmak istemez. Ama malesef bazen yaranıza sürdüğünüz bir ilaçta bile bu tip maddelere rastlanıyor. Kendisi de buna benzer bir durum yaşamış olabilir.

Türkiye'de bisikletliye hatta motosikletliye bile trafikte çok fazla saygı duyulmadığı aşikar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Miraç: Türkiye'nin belli başlı yerlerinde bu durum söz konusu olabilir ancak Konya bisiklet kültürünü özümsemiş bir şehir. Trafikte mayolu, bisikletli birini gördüklerinde herkes aracını durdurup yol verir. Çünkü 1950'lerden beri kulübümüzü tanıyorlar. Babam anlatır, küçükken dedem onu bisiklet yarışlarına götürürmüş. Dileriz bu kültür diğer şehirlere de yayılır.

Son olarak milli takım ve olimpiyatlara gelecek olursak, bu kulvardaki beklentileriniz, hedefleriniz neler?

Ahmet: Olimpiyatlar için bu yıl 2,2 kategorisinde 7 tur yapılacak. Bunların ikisi koşuldu. Çanakkale'de yapılan turuu Ahmet Akdilek kazandı, Miraç Kal da ikinci bitirdi. Orda takım olarak iyi puan topladık. Kalan diğer turlarda da en iyisini yapıp Rio'ya gitmek istiyoruz. Takımda bu konuda bir ayrım yapmıyoruz. Yeter ki puanları toplayıp mümkün olan en çok sayıda sporcuyu milli takıma gönderebilelim.

Miraç Kal: Ben 2012 olimpiyatlarına katılma şansına eriştim. Çok farklı bir tecrübe, diğer arkadaşlarımın da mutlaka yaşamasını isterim. Edindiğim en büyük deneyim ise yoğun seyirci baskısı altında yarışmak koşmak oldu. Daha önce koştuğumuz yarışlarda hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Bir daha böyle bir yarışa katılacak olursam kesinlikle kulak tıkacı kullanacağım.

Ahmet Batuhan Özdemir - Antalya

Haberin Devamı
YORUM YAZ